03.02.2021 - ANKARA ATATÜRK LİSESİ SEVGİSİ BİR ÖMÜR SÜRER
NURDANE ÖZDEMİR SAĞKAN (*)
ANKARA ATATÜRK LİSESİ SEVGİSİ BİR ÖMÜR SÜRER…
Kurulduğu günden bu yana sanattan, edebiyata, siyasetten, bilime pek çok başarılı ismi yetiştiren Ankara Atatürk Lisesi, Ankara’nın gözbebeği bir okuldur.
Ortaokul ve lise çağına gelen her çocuk, dün olduğu gibi bugün de, Ankara Atatürk Lisesi’nde okumayı ayrıcalık olarak görür. Bizim okuduğumuz yıllarda, ortaokul ve liselere girişler sınavsızdı. Yakın oturduğunuz okullara kayıt yaptırırdınız. Ankara Atatürk Lisesi’ni talep eden çok fazla öğrenci olur, bu yüzden orada ikamet ettiğinizi belgelemek için kayıt sırasında su ya da elektrik faturası istenirdi.
Yakınlarda oturan bir tanıdık bulanlar şanslıydı. Onlardan aldıkları faturayla kayıt yaptırırlardı. Babam da, okulun karşısında oturan bir arkadaşından su faturasını rica etmiş, okul kaydımı yaptırmıştı. Etimesgut Şeker Fabrikası Lojmanlarında oturduğumuz için, Anıttepe’den ev alana kadar bir yıl, Şekerin Otobüsüyle okula gelmiştim. Ortaokula başlarken, bir tanıdığımız vasıtasıyla tanıştığımız hem ortaokul, hem de lisede öğretmenim olan Nihat Aydın velim olmuştu. Sonradan öğrenecektim ki Nihat Aydın sadece benim değil, daha birçok çocuğun da velisiydi. Lisede Coğrafya öğretmenim olan Nihat Aydın’ı geçen yıllar içinde tanıdıkça, onun bütün öğrencilerini koruyup kollayan okuldaki babamız olduğunu da görecektik. Buradan kendisine ve yine bir öğretmen olan eşi Bingül Aydın’a sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Uzun yıllar sadece erkeklerin okuduğu bir okul olan Ankara Atatürk Lisesi, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren, kız- erkek karışık öğretime başladı. Ben de, ortaokul dahil Ankara Atatürk Lisesi’nde 6 yıl okudum. Okulun girişinde, konferans salonunun yanındaki büyük camlı panoya, iftihar listesine girenlerin belgeleri asılırdı, orada adımı görme mutluluğunu da yaşadım ve okulumla hep gurur duydum.
Bu satırları yazarken; o günler, arkadaşlarım, öğretmenlerim, okuduğum sınıflar, okulumun içi, bahçesi tüm canlılığıyla gözümün önünde. Ne çok sevmişiz ki, 40 yıl sonra da, arkadaşlarımızı, öğretmenlerimizi, okulumuzu görünce çok mutlu oluyoruz. Her yıl geleneksel döner pilav gününde okulda buluşup hasret gideriyoruz.
Ne yazık ki, çok sevdiğimiz öğretmenlerimizin bazıları artık aramızda değil. Biyoloji öğretmenimiz Neşever Coşkun’u hep sevgi ve rahmetle anıyorum, ne çok şey öğretti bize. Alt kattaki laboratuvarda, kan gruplarımızı ilk kez onun yaptığı testle öğrendik, bahçeden toplayıp getirdiğimiz solucanları bisturiyle kesip, nefronlarını da inceledik. Kimya derslerinde ne çok deney yaptık. Kimya hocamız Gülay Koçak’a da tüm öğrettikleri için minnet duyuyorum. Türkçe öğretmenimiz Nebahat Eratlı’yı, edebiyat öğretmenlerimiz Ayşe Erdoğan ve Cevdet Yalçın’ı da çok sevdik. Hele İngilizce öğretmenlerimiz Mualla Kuş, Kıymet Kışlalı bize İngilizceyi sevdiren, sevgilerinde hep cömert olan, varlıklarıyla, sözleriyle bugün de bizi hep yüreklendiren, hep umut aşılayan sevgili öğretmenlerimiz. Beden eğitiminden, müzik ve resime, dil eğitiminden, edebiyat, sosyal, matematik ve fen derslerine istisnasız tüm öğretmenlerimiz, alanlarının en yetkinleriydi ve çok iyi öğretmenlerdi. Bugün biz, yaptığımız işlerde başarılıysak eğer, bunda en fazla payı olan, bu öğretmenlerimizdir. Onun içindir ki, onları hiç unutmuyoruz.
Sizlere, küçük küçük kesitlerle o günlerden bazı anılarımı anlatmak istiyorum:
Ortaokulda 40-45 kişilik sınıflarda okuyorduk. Orta birinci sınıfta, bir gün teneffüs bitmiş, ders zili çalmış ben sınıfa henüz girmemiştim. Sosyal Bilgiler öğretmenimiz Nihat Aydın derse girmiş, “Nurdane nerde?” diye beni sormuş, “Teneffüsten dönmedi” demişler. Ben içeri girmeden derse başlamamış. Sofrada bir kişi bile eksik olsa, yemeğe başlamayan ailelerin sıcaklığı gibi. Birkaç dakika sonra, kapıyı açıp sınıfa girdiğimde, Nihat hocam, “Şimdi tamam, biriniz nerde kaldığımızı söylesin” diyerek derse başlamıştı. Henüz 12 yaşındaydım ve öğretmenimin bana verdiği bu değeri hiç unutmadım, benim için o da hep çok değerli oldu. Çocuklardan iyi not alan yetişkinlerin notları, ömür boyu yüksek kalır. Kendilerine değer verip sevenleri hiç unutmazlar.
Orta ikinci sınıftayken, yine belleğimden hiç çıkmayan bir anımı da, sizlerle paylaşmak isterim:
Türkçe dersimize Nebahat Eratlı öğretmenimiz giriyordu. 40-45 yaşlarında, Anadolu’nun pek çok yerinde öğretmenlik yapmış, hiç evlenmemiş, kendisini mesleğine adamış bir öğretmendi. Öğrencilerine sevgisi sonsuzdu, sesindeki şefkati hep hissederdik. Bir gün bile bize kızıp bağırdığını hatırlamıyorum. Tabii onun bu sevgisi karşılıksız değildi, biz de onu ve dersini çok severdik. Ben hep Türkçe yazılılarından tam not alırdım. Öğretmenimiz yazılı kağıtlarımızı okuduktan sonra, onları sınıfa getirir, yanlış yaptığımız, puan kırdığı yerleri işaretler, görelim diye de bize dağıtır, sonra geri alırdı. Kağıtları dağıtma ve toplama görevi de hep benimdi.
Nebahat öğretmenimiz bir gün dersine gelmedi. Öğrenciler genelde boş geçen derslere sevinirler ama biz o gelmediği için üzüldük. Sonraki hafta da, hiçbir dersine gelmedi. Merak ettik ve idareye gidip sorduk, hasta olduğunu söylediler. Bütün sınıf konuşup, evine ziyarete gitmeyi kararlaştırdık. 13 yaşındayız ve kendi kararlarımızı veriyoruz. Okula yakın Kızılay’da Sağlık sokak’ta oturduğunu öğrendik, adresi alıp, yola çıktık. Soğuk bir kış günü. O dönem ısı kaynağı kömür, Ankara’nın havası kirli, dumanlı. Yağmur yağıyor, yerler sulu, çamurlu. Hanımeli sokaktan, Necatibey Caddesi’ne, oradan da yukarı Kızılay’a doğru, ikişer üçerli gruplar halinde yürüyerek, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’ndan, Sağlık sokağa çıktık. Sora sora Nebahat öğretmenimizin oturduğu iki katlı küçük apartmanı bulduk. Karınca sürüsü gibi merdivenleri tırmanıp, zile bastık.
Öğretmenimiz kapıyı açtı, bütün sınıfı karşısında görmenin hayreti yüzüne yansıdı. Sonra kocaman bir gülümsemeyle
“Girin içeri” dedi. Girişte yuvarlak bir yolluk vardı.
“Ayakkabılarımız ıslak ve çamurlu” dedik.
“Kimin umurunda, sonra temizlerim, yolluğun üstünde çıkarın” dedi.
Onlarca ayakkabı yığını içinde içeri doluştuk. Küçük salona hepimiz sığmadık, evin diğer iki odasını da doldurduk. Biz onun elini öptük, o da tek tek hepimizi yanaklarımızdan öptü. Yanan sobaya biraz kömür attı. Sonra bize dönüp:
“Bir gün önce bir ton kömür geldi, taşıtacak kimseyi bulamadığım için, tek başıma bir kamyon kömürü kovayla kömürlüğe indirdim, hala belim ağrıyor” dedi.
“ Öğretmenim niye iki haftadır okula gelmiyorsunuz” diye sorduk. Filmleri aratmayacak bir hikaye anlattı bize. Bir rahatsızlığı için hastaneye gitmiş, film çekmişler, filmin sonuçlarını öğrenmeye gittiğinde ise doktor:
“Çok üzgünüm bunu söylemek zorunda olduğum için, siz kansersiniz” demiş. Nebahat öğretmen bunu duyunca perişan olmuş, eve zor dönmüş. Günlerce yataktan kalkamamış. Dört beş gün sonra hastaneden aramışlar :
“ Kusura bakmayın, sizin filminiz başka bir hastanınki ile karışmış, siz kanser değilsiniz” demişler. Fakat öğretmenimiz, yaşadığı bu şok ve üzüntüden bir türlü kurtulamıyor, hasta olmadığı haberine de inanamıyormuş. İşte biz de tam bu süreçte, onu merak edip, onca çocuk evine doluşmuşuz. Bugün daha iyi anlıyorum, o gün evine gitmekle, öğretmenimize moral verdiğimizi, ona olan sevgimizle kendini toparlamasına katkıda bulunduğumuzu. Bir sonraki Türkçe dersimize, Nebahat öğretmenimizle kaldığımız yerden devam ettik.
Tüm öğretmenlerimize sevgi, saygı ve minnet duygularımla, Ankara Atatürk Lisesi sevgisi, bir ömür sürer diyorum.
ŞUBAT/ 2021/ ANKARA-İLKER
(*)
Sivas- Divriği doğumlu Nurdane Özdemir Sağkan, Etimesgut Şeker İlkokulu, Ankara Atatürk Lisesi ve Hacettepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunudur.
TRT’de haber mütercimliği, redaktörlük ve programcılık, Anadolu Ajansı’nda haber ve kültür- sanat muhabirliği, A.Ü. TÖMER’de TV Müdürlüğü, Hollanda Devletine bağlı Göçmen Yaşlılar Sendikası Yayın Organı Nisbo Magazin Dergisi’nin Ankara temsilciliği görevlerinde bulunmuştur. Nurdane Özdemir Sağkan´ın, Kültür Bakanlığı fon kaynaklı kredisiyle yazdığı Selçuklu´ dan Cumhuriyete resim heykel ve müziği anlatan bir sanat kitabı, "Neba´nın Nar Bahçesi" adlı bir biyografik romanı vardır. Yazar, yine lisemiz mezunu olan Çetin Akçay´ ın yazdığı "Ozanlar, Türküler ve Öyküleri" adlı antolojinin de editörüdür.
Cumhuriyet Kitap, A.Ü Dil Dergisi, Şeker- Sanat, İş Bankası Kültür -Sanat Dergisi, Çağdaş Türk Dili Dergisi, Edebiyat Nöbeti, Patika, Lacivert , Kümbet, Ihlamur gibi pek çok sanat edebiyat dergisinde yazıları yayımlanmış ve yayımlanmaktadır.
Nurdane Özdemir Sağkan, Gazeteciler Cemiyeti ve AB işbirliği ile kurulan Muharrir.net adlı haber,sanat,edebiyat sitesinin Genel Yayın Yönetmenidir.Youtube’dan yayın yapan Karantina TV’de cumartesi günleri “Fırçanın İzi, Yazının Gücü” adlı bir sanat edebiyat programı hazırlayıp sunmaktadır. Evli ve Alp’in annesidir. |